Kayıtlar

Gezegenlerarası Simetri Hakkında - Julio Cortázar

This is very disgusting -Donald Duck Faros gezegenine iner inmez Faroslular beni fiziksel, fitocoğrafik, zoocoğrafik, politik-ekonomik ortamı ve 956 adını verdikleri başkentlerinin gecelerini tanıtmaya götürdüler. Faroslular burada olsa onlara ''böcek'' derdik; yerden oldukça yüksek örümcek ayakları var (onlara sert saçları ve müzikal bir biçimde kullanıldığında lisanlarını teşkil eden bir tür flüt sesini hiç kesintisiz dışarıya yayan parlak yumrulara sahip yeşil örümcekler olarak farz edersek); gözlerinden, giyim şekillerinden, politik sistemlerinden ve erotik davranışlarından başka bir zaman bahsedeceğim. Sanırım beni çok seviyorlar; evrensel el kol hareketleriyle onlara tarihlerini ve adetlerini öğrenme arzumdan bahsettim; inkar edilemez bir sıcakkanlılıkla karşılandım. 956'da üç hafta kaldım; bu süre, Farosluların kültürlü varlıklar olduklarını, günbatımlarını ve zeka problemlerini çok sevdiklerini anlamama yetti. Geriye d...

Bir İlahiyatçının Ölümü - Jorge Luis Borges

Melekler anlattı: Melancthon öldüğünde, bu dünyada yaşadığı eve benzediğini sanacağı bir eve kavuşturulmuş. (Bu, sonsuzluğa yeni göçenlerin oraya ilk varışlarında çoğunun başına gelir; bu yüzden, öldüklerinin farkına varmazlar, kendilerini hala yeryüzünde sanırlar.) Odasındaki her şey daha öncekilerin aynısıymış; yemek masası, çekmeceli yazı masası, raflar dolusu kitapları. Melancthon, yeni mekanında uyanır uyanmaz, masasının başına oturmuş,  -her zaman olduğu gibi- hayırseverlikten hiç söz etmeksizin, inanç yoluyla günahlardan arınma üzerine yapıtını yazmayı sürdürmüş günlerce. Hayırseverliği dışladığını hemen fark eden melekler, Melancthon'u sorgulamak için ulaklar yollamışlar. Melancthon, "Hayırseverliğin ruh için hiç de gerekli olmadığını, selamete kavuşmak için inancın yeterli olduğunu çürütülmez biçimde kanıtladım," diye yanıtlamış. Ölmüş olduğunu ve eninde sonunda Cennet'ten kovulabileceğini aklının ucundan bile geçirmeden, büyük bir güvenle konuşuyormuş. Mele...

Yaya Kalan Büyücü - Jorge Luis Borges

Santiago kentinde, büyü sanatını öğrenmek için yanıp tutuşan bir başpapaz yaşıyordu. Toledolu Don Îllan'ın büyüyü herke sten daha iyi bildiğini öğrenir öğrenmez, onu bulmak için Toledo yollarına düştü.  Kente vardığı sabah, dosdoğru Don  Î llan'ın evine gitti. Don  Î llan, evinin arka odalarından birinde kitap okumaktaydı. Başpapazı içtenlikle karşıladı ve ziyaretinin nedenini açıklamayı yemekten sonraya ertelemesini istedi. Konuğunu güzel bir salona buyur eden Don  Î llan, başpapazın ziyaretinden büyük memnunluk duyduğunu söyledi. Yemek yendikten sonra, başpapaz, Don  Î llan'a gelişinin nedenini anlattı ve kendisine büyü sanatını öğretmesi için yalvarıp yakardı. Don  Î llan, konuğunun saygın ve geleceği parlak bir başpapaz olduğunu bildiğini, ama bütün bildiklerini ona öğretecek olursa günü geldiğinde hizmetlerini karşılıksız bırakabileceğini, yüksek mevkilerdeki insanların bunu alışkanlık edindiklerini söyledi. Bunun üzerine, başpapaz, Don  Î ll...

Boğularak Ölenlerin En Yakışıklısı - Gabriel García Márquez

          Karanlık ve suskun kara parçasının denizin üzerinde gittikçe yaklaştığını ilk gören çocuklar, onu bir düşman gemisi sandılar.  Sonra üzerinde ne bayrak  ne de direk olmadığını fark edince onun bir balina olduğunu düşündüler.  Daha sonra kıyıya vurunca onu birlikte sürüklediği salkım salkım yosunlardan, deniz analarından,  balık sürülerinin artıklarından ve denizin taşıdığı her türlü süprüntüden temizlediler, ancak o zaman onun boğulmuş bir adam olduğunu gördüler.     Bütün akşam üzeri onunla oynadılar, onu kuma gömdüler, kumdan çıkardılar; derken birisi her nasılsa çocukları gördü ve köyü birbirine kattı. Onu en yakın eve kadar sürükleyerek taşıyan adamlar, onun bildikleri bütün ölülerden daha ağır çektiğini, neredeyse bir beygir kadar ağır olduğunu fark ettiler ve kendi kendilerine onun belki çok uzun zaman denizde kaldığını, suların iliklerine kadar işlemiş olduğunu düşündüler. Yere koydukları zaman onu...